5 Nisan 2012 Perşembe

Müjgan'la ağlaşmak..

Ve hep bu filmi izlediğimde şiirin hikayesiyle alakasız olsa da Sadri Alışık'ın kayınbiraderi Atilla İlhan'ın 'Mahur Beste' si düşer aklıma..O mahur beste çalar, Müjgan'la biz ağlaşırız. Küçük, fakir hayallerimiz için..Aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız için..






“Yaşamak Müjgan gibi bir şeydir benim için , ölmek de Müjgan yok demektir..”


Hikayemizin baş kahramanı Hüsnü Neşedenyana, o şiir gibi akan oyunculuğuyla gözlerimizi yaşartan nam-ı diğer Sadri Alışık, Yaşama’nın kendi lügatindeki karşılığına Leyla’sı biricik Müjgan’ının öz ismini koyacak kadar aşıklık kabiliyetini edinmiş, onun yokluğunu ölümle eşdeğer görecek kadar kendi halinden sıyrılmış, Mecnun’a o ağır meczupluk döneminde sormuşlar ya hani, adın ne senin Leyla, sanın ne Leyla,  nerelerde gezersin  Leyla, ne yer ne içersin Leyla..Her sorunun cevabı Leyla’dan ibarettir, her cevap hep Leyla’dır, her yolun sonu Leyla’ya çıkar ya hani Hüsnü’de dili Müjgan şiiri, kalbi Müjgan aşkı yüklü temiz tertemiz bir aşıktır. Dolaysızdır aşkının hal-i pürmelali,kalbi büyük dünyası küçük, gözü sadece Aşk’tadır. Hayalleri o denli küçük, o kadar sıradandır ki aslında küçük bir kiralık gelinlik, elden düşme aynalı konsol veya topuzlu karyola satan dükkanlara sığdırılabilir mesela. Fakir yuvasına yeterde artar bile hepsi çünkü. Sofrasına iki aşığın tertemiz kalbi kurulsun kafi değil midir sanki? Üstelik yediği ekmeğe, içtiği çaya Müjgan’ının eli değmiş.. Hangi zengin sofrayla Müjganlı ekmeği, müjganlı çayı değişebilir ki Hüsnü?  Hangi zengin akşamüstü manav çırağı güzel abimiz Hüsnü’nün o fakir yuvasına Müjgan’a dönüşleri kadar değerli olabilir ki?  Ya da abı-hayat şurubu bile yerini tutar mı  o sahil kahvesinde 50 kuruşa içtikleri gazozun yerini Hüsnü için? Yaşamak Müjgan için, müjgan uğruna ise..

Müjgan da görünürde boş değildir tabi Hüsnü’ye..Hatta Hüsnü, haddimi aştım der..Öyle ki evleniriz gibi geldi bana. Sıcak yuvamız, aynalı konsolumuz, topuzlu karyolamız bile olur sandım..Müjganın bütün dünyanın pisliklerinden arınmış pür-ü pak avuç içleri, ufacık elleri, dört defa lacivert gözleri , beline kadar inen sırma saçları biraz daha Müjgan yapar aşkın adını. Dost sohbetleri bile Müjgan’la başlar, Müjgan’la biter. Hüsnü’nün yoksul mahallesinin bütün güzel insanları önünde eğilirler bu büyük aşkın. Sanki yeryüzünün kıyamet endişesinden kurtulması Müjgan’la Hüsnü’nün kavuşmasına bağlıdır. Hepsi, Hüsnü’nün bütün güzel dostları bel bağlarlar bu Aşk’a.. Yapılacak düğün, tutulacak ev, alınacak eşya..Hepsi bir bir destek çıkar. Hüsnü öyle mutludur öyle sevinçlidir ki..Hesaba bile katmaz aslında gerçekleri. Ne Müjgan’ın her haliyle paragöz, çirkef ve avam annesi engeldir, ne fakirlik ne başka bir şey. Ama Hüsnü’nün “O gün Müjgan güzel bile değildi..”dediği o gün belki Müjgan’ın gözleri dört defa lacivert bile değildir..Çalıştığı terzideki zengin kadınların paris yolculukları, Hilton’daki zengin yemekleri, göz alıcı şahane evleri hayallerin kiralık gelinlikçi elden düşme aynalı konsol, topuzlu karyola dükkanlarına sığmayacak kadar iç karartıcı bir büyüklükte olduğunu göstermiştir Müjgan’a.. Fakir aşığı Hüsnü’nün sunamayacağı zenginlikte rüya gibi bir yaşamı ayaklarına serecek zengin bir kısmet de belirmiştir üstelik.. Müjgan ve çirkin annesi bir gün fakir mahallelerine gelen son model bir arabayla Hüsnü’nün zavallı yalvarışlarına, beni öldürme, gitme deyişlerine rağmen uzaklaşıp giderler zenginliğe..Zengin damatlarının iğreti ile baktığı bütün fakirliklerini geride bırakarak.. Ama Hüsnü öyle bir aşıktır ki,  öyle başkadır ki hali..Bütün filmlerin, romanların aşık kahramanlarının en üstünüdür belki..Öyle bir merhametle kuşatmıştır ki aşk onu, "hayır der, beddua etmeyin Müjgan'a..O en iyisini yaptı, kızmaya küsmeye hiç hakkım yok, o layık olduğu gibi yaşayacak, ömrü çamaşır yıkamakla, yama yamamakla, soba yakmakla geçmeyecek..Karnı daha iyi doyacak, daha iyi ısınacak.."